bolu satılık daire ve mahşer bilgileri90

 bolu satılık daire


bolu satılık daire ve mahşer bilgileri90 bugün sizler icin bolu satılık daire yazılarını yazdı ve bolu satılık daire diyorki Evin önündeki basamakların yan tarafındaki pencereye gitti zamanlar yaşamakta olduğu evin oturma odasına baktı. Gerçi Iviçbıi ^Mahşerman tam anlamıyla ona ait olmamıştı. Bir yerde yaşandıktan sonra oradan alınan tüm eşyalar sadece bir sırt çantasını dolduracak kadarsa evin o kişiye ait olduğunu söylemek pek mümkün değildi. Camdan içeri baktığında ölü bir kadının halısını, perdelerini ve duvar kâğıtlarını, ölü bir adamın piposunu ve sehpanın üzerine yaydığı Sf)orts lllustrated dergilerini gördü. Ölü çocukların fotoğrafları şöminenin rafında duruyordu. Ve köşedeki sandalyede, ölü bir kadının sadece iç çamaşırı içindeki oğlu oturuyordu.
Nadine sendeleyerek pencereden uzaklaştı. Kaçarken neredeyse pencerenin solundaki çiçek tarhını çevreleyen alçak çite takılıp düşecekti. Vespa’ya binip motorunu çalıştırdı. İlk yüz metreyi hâlâ yolda bulunan birkaç araç arasında slalom yaparak süratle geçtikten sonra bir nebze sakinleşti.
Harold'ın evine vardığında iyice Scikinleşmişti. Ama Özgür Bölge'den bir an önce ayrılması gerektiğini biliyordu. Akıl sağlığını yitirmek istemiyorsa gitmeliydi.
Munzinger Salonu’ndaki toplantı iyi geçti. Yine milli marşı söyleyerek başladılar, ama bu kez çoğunun gözleri kuruydu; yakında törensel olacak oluşumun bir parçasıydı. Hemen bir Nüfus Komitesi oluşturuldu ve başına Sandy DuChiens getirildi. O ve dört yardımcısı derhal salondakileri saymaya ve isimlerini not etmeye başladı. Toplantı bitiminde kürsüye çıktı ve tezahüratlar eşliğinde Özgür Bölge'de 814 kişi bulunduğunu duyurdu ve bir sonraki toplantıya dek herkesin ismi, yaşı, Boulder adresi, eski adresi ve eski işlerinin bulunduğu ve her hafta güncellenecek alfabetik bir liste hazırlayacağını söyledi (bu .sözü hızla verdiği sonradan ortaya çıktı). Özgür Bölge'ye akış o kadar yoğun ve dağınıktı ki hazırladığı li.ste hep birkaç hafta geride kaldı.
Kalıcı Kurul üyelerinin görev süresi gündeme geldi ve birkaç abartılı öneri (biri on yıl. bir diğeri ömür boyu olmasını teklif etti ve Larry onlara bunun hapis değil, kurul üyeliği olduğunu hatırlatmak durumunda kaldı) reddedildikten sonra bir yıl olmasına karar verildi. Salonun geri.sindeki .sıralardan birinde oturan Harry Dunbarton elini kaldırınca Stu, ona söz verdi.
Harry sesini duyurmak için bağırarak, “Bir yıl bile uzun olabilir." dedi. “Kurul üyelerine hiçbir itirazım yok, bence çok iyi bir iş çıkarıyorsu-
tezahüratlar ve ıslıklar eşliğinde.
Glen elini kaldırınca Stu, ona söz hakkı tanıdı.
“Sayın başkan, bu gündemde yok ama bence Bay Bu,^ önemli bir konuya parmak bastı.”
Eminim öyle düşünüyorsundur keltoş, diye düşündü Stu aynı konuyu bir hafta önce açmıştı.
“Anayasayı tekrar işler hale getirebilmek için bir Temsili Komitesi kurulmasını teklif ediyorum. Bence bu komitenin başkam^ Dunbarton olmalı. Ayrıca çıkar çatışması söz konusu olduğunu itiraz eden çıkmazsa ben de bu komitede görev almaya talibim.” Coşkulu tezahüratlar devam etti.
En arka sırada oturmakta olan Harold, yanındaki Nadine’inkııla| fısıldadı; “Bayanlar baylar, aşk festivali başlamıştır.”
Nadine, ona karanlık bir ifadeyle yavaşça gülümseyince başı fe Stu kükreyen kalabalığın alkışları eşliğinde Özgür Bölge Şt seçildi.
“Desteğinizle elimden geleni yapacağım,” dedi. “Şimdi alkışlayaı daha sonra yapılmaması gereken bir şeyi yaparken yakalandığında! değiştirmeye kalkabilir. Duydun mu Rich Moffat?”
Salondan neşeli kahkahalar yükseldi. Dut gibi sarhoş olanRkI onlara katıldı.
“Ama ciddi bir sorun yaşamamız için herhangi bir sebep göreni rum. Bana göre bir şerifin ilk amacı, insanların birbirine zarar venffi engellemek. Ve içimizde bunu yapmaya kalkacak pek fazla kişi olmadı inanıyorum. Zaten herkes yeterince acı çekti. Sanırım söyleyecekleri! kadar,”
Kalabalık onu uzun süre alkışladı.
“Sıradaki konu,” dedi Stu. “Şeriflikle bağlantılı. Güvenlik Kurt görev alacak dört kişiye ihtiyacımız var, yoksa mecbur kaldığımızda) şeyi gönül rahatlığıyla içeri tıkamam. Adaylar var mı?”
“Yargıcı aday gösteriyorum!” diye bağırdı biri.
‘F.vpf varoir nlcnni” ftivp hağırdı hir haslcası
Mahşer
Yargıcın ayağa kalkıp görevi kabul ettiğini görmek isteyen insanlar başlarını çevirerek salona baktı; kafasını uçan dairelerle bozmuş kaçığın balonunu iğneyle patlatış hikâyesi mırıltılarla tekrar anlatılmaya başlandı. İnsanlar ellerindekileri kucaklarına bırakarak alkışlamaya hazırlandı. Stu'nun bakışları kederle Glen’inkileri buldu. Bunu hiçbiri öngörememişti.
"Burada değil,” dedi biri.
“Gören yok mu?” diye sordu Lucy Swann üzgünce. Larry, ona huzursuzca baktı ama kadın gözleriyle salonu taramakta olduğu için fark etmedi.
“Ben gördüm.”
Teddy Weizak salonun arka tarafında ayağa kalktı. Çelik çerçeveli gözlüklerini mendiliyle hiç durmaksızın huzursuzca siliyordu.
“Nerede?”
“Neredeydi Teddy?”
“Kasabada mıydı?”
“Ne yapıyordu?”
Teddy Weizak bu soru yağmuru üzerine olduğu yerde hafifçe büzüldü.
Stu tokmağı indirdi. “Sessizlik lütfen.”
“İki gün önce gördüm,” dedi Teddy. "Bir Land-Rover kullanıyordu. Günübirliğine Denver’a gideceğini söylemişti. Sebebini söylemedi. Aramızda şakalaştık. Keyfi yerinde gibiydi. Bildiklerim bu kadar." Kıpkırmızı olmuş halde, gözlüklerini silmeye devam ederek oturdu.
Stu tokmağı tekrar indirdi. "Üzgünüm, yargıç bugün burada değil. Bence bu iş tam ona göreydi. Ama burada olmadığına göre başka adaylar bekli...”
“Hayır, öylece kestirip atmayalım!” diye itiraz elti Lucy ayağa kalkarak. Üzerine giydiği dar tulum, salondaki erkeklerin çoğunun bakışlarının ona çevrilmesine yol açmıştı. “Yargıç Farris yaşlı bir adam. YaDenver’da hastalandıy'sa ve geri döllemiyorsa?”
“Lucy,” dedi Stu. “Denver çok büyük bir yer.”
Salondaki insanlar bunları düşünürken içeri garip bir sessizlik çöktü. Solgun görünen Lucy yerine oturdu ve I,arry kolunu kadının omzuna attı. Gözleri Stu’yu bulunca Stu bakışlarım kaçırdı.
889
Güvenlik KuruJu’nun oluşturulmasının yargıç dönenei;. inesi yarım ağızla teklif edildi ve yirmi dakika süren reddedildi. Al Bundell adında, yirmi altı yaşında, o gün Doktor Richardson’ın grubuyla gelen bir avukat vardı ve baş|(j •' fini kabul etti. Kabul ederken bir ay boyunca hiçbir sorunla malarını dilediğini, zira bir tür dönüşümlü mahkeme sisteminin|||| labilmesi için en az bir ay süre gerekeceğini söyledi. Yargıç mitede yer alması teklifi gıyabında kabul edildi.
Takım elbisesi ve kravatıyla tedirgin, biraz da komik göriii)jç| Kitchner solgun bir yüzle kürsüye geldi, hazırladığı notlan bırahı ^ sırayla tekrar aldı ve elektriğe iki veya üç eylül günü kavuşmayı larmı söylemekle yetindi.
Bunun üzerine öyle coşkulu bir tezahürat oldu ki kendine güvejj lerek birkaç cümle daha söyledi. Yerine dönerken adımlarını daha but vali atıyordu.
Ondan sonra sözü Chad Norris aldı ve Stu daha sonra Frat,i; adamın yaklaşımının çok doğru olduğunu söyledi. Norris ölüleri ve saygı gereğince gömdüklerini, bu iş tamamlanmadıkça hiçbiriaiıı nin rahat etmeyeceğini ve normal hayata dönemeyeceğini, bu işlemiyji 1ar başlamadan bitirebilirlerse kendilerini çok daha iyi hissedecek söylemişti. Birkaç gönüllü istedi ve otuz kişiden karşılık aldı, Söıltt Kürek Ekibi’nin (kendilerine böyle diyordu) bütün üyelerini a selam vermeye davet ederek bitirdi.
Harold Lauder’ın kalkmasıyla oturması bir olmuştu. 1 kaç kişi, toplantı bitiminde salondan ayrılırken Harold’m ne \ gönüllü olduğundan bahsetti. Aslında tam o sırada Nadine 1 şeyler fısıldıyordu ki Harold başını sallamaktan fazlasını yapmayal muştu. Pantolonunun önü gözle görülür bir şekilde kabarmıştı, Norris kürsüyü terk edince yerini Ralph Brentner aldı. Salondak nihayet aralarına bir doktorun katıldığını söyledi. George Richardsoıı ğa kalktı (Alkışlara elleriyle zafer işareti yaparak karşılık verince balıktan coşkulu haykırışlar yükseldi.) ve bildiği kadanyla önletil birkaç gün içinde aralarına altmış kişinin daha katılacağım söyledi, “Evet, gündem böyleydi,” dedi Stu. Salonu doldurankalabalığal “Sandy DuChiens’in tekrar kürsüye gelip, toplam sayımızı söylemesi
Mahşer
tiyorum, ama ondan önce, konuşulması gerektiğini düşündüğünüz başka bir şey var mı diye sormak istiyorum?”
Bekledi. İnsanlar arasında Glen’in, Sue Stern’ün. Larry’nin, Nick’in ve elbette Fran’in yüzlerini seçebiliyordu. Hepsi de biraz gergin görünüyorlardı. Biri kalkıp Flagg’i ve bu konuda ne yaptıklarını sormak isterse bu fırsatı değerlendirebilirdi. Ama sadece sessizlik vardı. Stu on beş saniye sonra sözü Sandy’ye verdi ve o da rakamı alkışlar arasında açıkladı. Stu, insanlar salonu boşaltırken, yine paçayı kurtardık, diye düşündü.
Yeni doktorun da dahil olduğu yedi sekiz kişilik bir grup onu tebrik etmek için yanına geldi. “Çok iyi idare ettin şerif,” dedi Richardson ve Stu bir an adamın kiminle konuştuğunu görmek için omzunun üzerinden geriye bakacak oldu. Sonra birden kendisine söylediğini fark etti ve içine korku düştü. Kanun adamı ha? Bu sıfat ona hiç uymuyordu.
Bir yıl dedi kendi kendine. Sadece bir yıl. Ama korkusu geçmedi.
Stu, Fran, Sue Stern ve Nick kasabaya kadar birlikte yürüdü. Etraflarındaki insanlar kendi aralarında usulca konuşarak küçüklü büyüklü gruplar halinde evlerine yönelmişti. Saat neredeyse on bir buçuk olmuştu.
“Üşüdüm,” dedi Fran. “Keşke kazağımın üstüne ceketimi de giysey-mişim.”
Nick başım salladı. O da üşümüştü. Boulder geceleri hep serin olurdu, ama bu gece hava sıcaklığı en fazla on derece olmalıydı. Yani bu garip ve korkunç yazın sonuna gelmişlerdi. Abagail Ana’nın tanrısının veya ilham perisinin Miami ya da New Orleans gibi bir yeri tercih etmiş olmasını bir kez daha diledi. Ama şimdi düşününce bunun pek iyi bir fikir olmadığına karar verdi. Yüksek nem oranı, bol yağmur... ve yığınla ceset. Hiç olmazsa Boulder’m havası nemli değildi.
“Güvenlik Kurulu’na yargıcı aday gösterdiklerinde ödüm koptu,” dedi Stu. “Bunu öngörebilmeliydik.”
Frannie başını salladı ve Nick defterine hızla yazdı: “Tabii. İnsanlar Tom ve Dayna’yı da özleyecek. Bunlar hayatın gerçekleri.”
“Sence şüphelenenler olur mu Nick?” diye sordu Stu.
Nick başını salladı. “Batıya gidip gitmediklerini merak edecekler.” Nick çakmağını çıkarıp kâğıdı yakarken hepsi bunu düşündü.
“Yapma be,” dedi Stu. “Gerçekten öyle mi düşünüyorsy, “Tabii ya, haklı,” dedi Sue kasvetli bir şekilde. “Başka”' lirler? Yargıç Farris’in lunaparka gittiğini mi?”
“Bugün batıda olan bitene dair herhangi bir tartışma ç,| çok şanslıyız,” dedi Fran. ^
Nick yazdı. “Kesinlikle. Bence bir dahaki sefere kaçışıa,,^ sonraki büyük toplantının mümkün olduğunca geç yapılmasını istiyorum. Mesela üç hafta sonra. 15 Eylül nasıl?”
“Brad elektriği halledebilirse o kadar erteleyebiliriz sanin,j-
Sue.
“Bence halledecek,” dedi Stu.
“Ben eve gidiyorum,” dedi Sue. “Yarın büyük gün. Daynayok cak. Onunla Colorado Springs’e kadar gideceğim.”
“Sence bu güvenli mi Sue?” diye sordu Fran.
Sue omuz silkti. “Onun için böylesi daha güvenli.”
“Teklifi nasıl karşıladı?” diye sordu Fran.
“Dayna bildiğimiz kızlara benzemiyor. Üniversitedeyken spora biliyorsunuz. Bütün sporları yaparmış, ama en çok sevdiği sporlarts yüzmeymiş. Georgia’da küçük bir devlet üniversitesindeymiş ve 1 beri birlikte olduğu bir sevgilisi varmış. Sevgilisi tam birmaçoym Tarzan sen Jane misali. Kadının yerinin mutfak olduğunu düşün lerdenmiş. Sonra feminist oda arkadaşı Dayna yı kadınların da eşit ra sahip olmasıyla ilgili birkaç toplantıya sürüklemiş.”
“Ve sonuçta ondan daha ateşli bir feminist olup çıkmış sa dedi Fran.
“Önce feminist, sonra lezbiyen,” dedi Sue.
Stu yıldırım çarpmış gibi olduğu yerde kalakaldı. Fran,ö eğlenerek hem de şaşkınca baktı. “Ağzına sinek kaçacak.”
Stu ağzını sertçe kapadı.
Sue devam etti. “Mağara adamı kılıklı sevgilisini terk etmiş silahla üzerine yürüyünce de onu etkisiz hale getirmiş. Bu,hayatı nüm noktasıymış. Sevgilisinden daha kuvvetli ve çevik olduğum bildiğini söyledi, tahmin ediyormuş. Ama yapana dek emin olama “Yani erkeklerden nefret mi edivor?” dive sordu
Mahşer
Susan başını iki yana salladı. “İki türden de memnun.”
“Nasıl yani?” diye kuşkuyla sordu Stu.
“Her iki cinsten de hoşlanıyor Stuart. Umarım buna karşı bir kanun teklif etmeyi falan düşünmüyorsundur.”
“Kimin kiminle yattığını düşünmekten daha önemli işlerim var,” diye geveledi Stu ve hepsi güldü. “Sordum, çünkü kimsenin bu görevi Haçlı Seferi gibi görmesini istemiyorum. Orada savaşçılara değil, gözlere ihtiyacımız var. Bu bir köstebeğin işi, aslanın değil.”
“O da bunu biliyor,” dedi Susan. “Fran teklifi nasıl karşıladığını sormuştu. Çok iyi karşıladığını söyleyebilirim. O adamlarla kaldığımız takdirde başımıza neler gelebileceğini hatırlattı... Bizi nasıl bulduğunuzu unutmadın değil mi Stu?
Stu başını iki yana salladı.
“Onlarla kalmış olsaydık ya ölecektik ya da kendimizi yine batıda bulacaktık, zira gittiğimiz yön oydu... en azından yoldaki levhaları okuyabilecek kadar ayık olduklarında öyleydi. Özgür Bölge’deki yerinin ne olduğunu merak ettiğini, görünüşe bakılırsa yerinin dışarıda olduğunu söyledi. Ve...”
“Evet?” dedi Fran.
"Geri dönmeye çalışacakmış,” dedi Sue biraz sertçe ve konu hakkında daha fazla konuşmadı. Dayna Jurgens ile aralarındaki konuşmanın geri kalanı sadece ikisi arasındaydı, diğer kurul üyelerinin bile bilmemesi gerekiyordu. Dayna batıya kolunun içine gizlenmiş sustalı bir çakıyla gidiyordu. Bileğinin bir hareketiyle hop. upuzun ve jilet keskinliğinde altıncı bir parmağı oluyordu. Dayna çoğunun -erkeklerin- anlamayacağını düşünmüştü.
Etkisi büyük bir diktatörse belki onları bir arada tutan sadece odur. O olmazsa birbirlerine düşüp kendi aralarında kavga etmeye başlayabilirler. Onun ölümü sonları olabilir.
Ona yeterince yaklaşabilirsem işini bitirebilirim Su.de.
Seni öldürürler Dayna.
Belki. Belki de öldürmezler. Bağırsaklarının dökülmesini görmeye değer.
89.3
Stephen King
Susan belki onu durdurabilirdi, ama denemedi. Daytia’^g kusursuz bir firsat çıkmadıkça orijinal plana sadık kalacağma^^ inakla yetindi. Dayna buna razı olmuştu, ama Susan eline böylej,j^’ geçeceğini hiç sanmıyordu. Flagg mutlaka iyi korunuyor olmaiıj^*^ de arkadaşına batıya giderek casusluk yapma fikrini açtığından^ ne uyku girmiyordu.
“Eh,” dedi diğerlerine. “Eve gidip yatacağım. İyi gecelermi|^: Ellerini ceketinin ceplerine sokarak oradan uzaklaştı. “Yaşlanmış görünüyor.” dedi Stu.
Nick defterine bir şeyler yazıp onlara gösterdi.
Hepimiz öyle.
Stu ertesi sabah elektrik santralına giderken Susan veDaynaj; ladı. Motosikletleri üstünde Canyon Bulvan’na doğru gidiyorlardı,[ layınca onu görüp durdular. Stu, Dayna’yı daha önce hiç bu kadai; görmemişti. Saçlarını parlak yeşil, ipek bir eşarpla bağlamıştı.Koip lonunun üstüne pamuklu bir gömlek ve deri ceket giymişti. Aıkasıa uyku tulumu vardı.
“Stuart!” diye seslendi ve gülümseyerek el salladı. Lezbiyen ha, diye düşündü Stu şüpheyle.
“Küçük bir yolculuğa çıkıyorsun galiba.”
“Öyle. Ve beni hiç görmedin.”
“Yok,” dedi Stu. “Görmedim. Sigara?”
Dayna bir Mariboro aldı ve ellerini sönmemesi için kibritesipi “Dikkatli ol.”
“Olacağım.”
“Ve geri dön.”
“Umarım.”
Parlak sabah güneşi altında birbirlerine baktılar. “Frannie’ye iyi bak koca adam.”
“Bakacağım.”
“Şeriflik görevinde kolay gelsin.”
“Teşekkür ederim.”
Dayna izmariti attı. “Yolcu yolunda oprp.k .Suze.”
Mahşer
“Dayna?”
Kız ona bakınca Slu dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu.
“Bol şans.”
Dayna gülümsedi. “Şans için iki kere öpülür. Bilmiyor muydun?”
Stu, onu tekrar öptü. Bu kez daha yavaş ve uzun bir öpücüktü. Lez-hiyen ha, diye düşündü tekrar.
“Frannie şanslı bir kız,” dedi Dayna. “Bunu ona söylemeyi unutma!”
Stu ne söyleyeceğini bilemeden bir adım geriledi ve gülümsedi. Defin Komitesi’nin turuncu kamyonlarından biri, iki sokak öteden uğursuzca homurdanarak geçince anın güzelliği bozuldu.
“Hadi gidelim,” dedi Dayna. “İşimize bakalım.”
Stu kaldırımda dikilerek gözden kaybolana plastik arı kovanı satışı fiyatları dek arkalarından baktı.
Susan Stern iki gün sonra geri döndü. Colorado Springs’ten batıya doğru ilerleyen Dayna'nın ardından ufukta minik bir nokta haline gelene dek bakmıştı. Sonra biraz ağlamıştı. Monument’ta kamp yaptığı ilk gece geç saatlerde yol kenarındaki su kanalından gelen iniltilerle uyanmıştı.
Nihayet cesaretini toplayıp el fenerini kanalın içine tuttuğunda titreyen, sıska bir köpek yavrusu görmüştü. Altı aylık kadardı. Ondan korkup kaçıyordu. Susan ise oluğa giremeyecek kadar iriydi. Sonunda pes ederek Monument’a gitmiş, şafak sökerken Alpo ve Cycle One dolu bir çantayla geri dönmüştü. Bu işe yaramış, yavru köpek bir sepet içinde onunla Boulder’a gelmişti.
Dick EIlis köpeği görünce çok heyecanlandı. İrlanda seteri bir dişiydi. Biraz büyüdüğünde Kojak’ın onunla tanışmaktan memnun olacağından emindi. Haber Özgür Bölge’ye hızla yayıldı ve köpek Âdem ile Havva, Abagail Ana’nın kayboluşunu o gün için gölgede bıraktı. Susan Stern bir anda kahraman oldu ve kurul üyelerinin bildiği kadarıyla kimse o gece Boulder’ın epey güneyindeki Monument’ta ne işi olduğunu sormayı akıl etmedi.
Ama Stu, iki.sinin Boulder’dan ayrıldığı sabahı çok iyi hatırlıyordu. Dayna Jurgens’i Özgür Bölge’de bir daha gören olmadı.bolu satılık daire sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder