replika saat ve varlık bilgileri34

 replika saat


replika saat ve varlık bilgileri34 bugün sizlere en güzel bilgileri yazan replika saat diyokri içinnesneliğimın kıyaslanmasından hiçbir soyut bilinç kavramının çıkamadığın görmüştük. Ayrıca bu bütünlük -kendi-içinin bütünlügiı gibi- butunluğu bozul ııvüşbütünlüktür, çünkü başkası-için-varoluş başkasının radikal reddi oldtığtıt dan, başkaları nın bütüncül ve birleştirici hiçbir sentezi mümkün değildir
$u birkaç açıklamadan yola çıkarak, bu kez biz başkası sorununa yaklaşın yi deneyeceğiz.
Bana doğru geldiğini gördüğüm şu kadın, sokaktan geçen remden şarkı söylediğini işittiğim şu dilenci benim için nesned,.^.'^ yoktur. Nitekim başkasının bendeki mevcudiyet kipliklerinde: tanesinin nesnelik [ohjectite] olduğu doğrudur. Ama bu nesnel^ ile benim aramdaki temel ilişki olsa da başkasının varoluşunun r.
ne dayalı kaldığını gördük. Oysa, işittiğim şu sesin bir gramaie-
şarkı değil de bir adamın sesi olması yalnızca tahmine dayalı de^-., dir de, yoldan geçtiğini gördüğüm kişinin mükemmel birrobo'i adam olması sonsuzcasma muhtemeldir. Bu şu anlama gelir; rak yakalayışım, ihtimalin smırlanndan çıkmaksızın ve bizat;n; ç,j zûnden, özü gereği başkasının temelli bir kavranışına gönderir ve ;^ı başkası kendini bana nesne olarak değil, “kişi halindeki mevajG;-,>’ en personne”! olarak keşfettirir. Kısacası, başkasının, bir nes.ı? ^ muhtemel nesne olması için nesneliğinin kökensel ve benim lan bir yalnızlığa değil, başkasının, kendisini hakkında edindiğı:'3| gundan daha başka türlü ortaya koyduğu temelli bir bağlanuya^o^ rekir. Klasik teoriler algılanan her türlü insan organizmasmmbujgı yaptığını ve gönderme yaptıkları bu şeyin onun muhtemellerin olduğunu düşünmekte haklıdırlar. Ama hataları, bu göndennerms luşu, tıpkı numenin Kant’daki Empjindung’un* arkasında olmas:^ lir açılımlarının arkasında olan bir bilinci gösterdiğini sanmakıc:.! n bir durumda varolsun ya da varolmasın, gördüğüm surat kbi mez, benim algıladığım muhtemel nesnenin hahikatibubilmçd^S mn benim için mevcudiyet olduğu ikizlenmiş bir belirişe yönedu derme, -görü türünde, karanlık ve anlatılamaz bir form alündiS olsa- tam anlamıyla bilginin dışında verilir, kısacası “başkası-i-î varlığa” verilmiştir. Başka türlü söylersek, başkası sorunu genelde nın keşfedildiği ilk ilişki nesnelikmiş gibi, yani başkası sanki otice da dolaylı yoldan- bizim algımızda açığa çıkıyormuşçasınaeıeJ bu algı, bizatihi doğası gereği kendisinden başka şeye atıfta
lanan yalıuk b,r kend,l,ge «bnder,.|„l,|,p„,d,.n, bu alg.n.n özü benim bilincim ,1e başkasının bilinci arasındaki hır ilk d.şkıye aı ıfla bulunmak zorundadır. I(.cnsin-de başkasının benimle ba^laniıda olduğu ve bana doğrudan doğruya özne olarak verilmiş olması gereken bu ilişki temel münasebettir, benim bizatihi başka-SHçin-varlık tarzımdır.
Bununla birlikte burada birtakım mistik deneylere ya da bir anlatılamazlığa atıfta bulunmamız söz konusu olamaz Başkası, bize güncel gerçeklik içinde görünür ve muhtemelligi de güncel gerçekliğe atıfta bulunur. Şu halde sorun belirginleşiyor: güncel gerçeklik içinde başkasıyla aramda sürekli biçimde hedeflenebilecek ve bu yüzden de bana kendim dinî ya da mistik bir bilinemeze yapılacak her türlü atfın dışında keşfellırebiiecek kokensel bir ilişki var mıdır? Bunu bilmek için başkasının algımın alanı içindeki sıradan görünmesini daha açık bir şekilde sorgulamak gerekir: o temel münasebete atıfta bulunan madem ki bu gömmedir, en azından hedeflenen gerçeklik olarak atıfta bulunduğu münasebeti bize keşfettirmesi gerekir.
Bir parktayım. Biraz ötemde bir çimenlik ve bu çimenlik boymnca sıralanmış iskemleler var. İskemlelerin yanından bir adam geçiyor. Bu adamı görürüm, onu bunesne olarak kavrarım, aynı zamanda da onu bir insan olarak kavranm. Bu ne anlama gelir? Bu nesnenin bir insan olduğunu olumladıgımda ne demek isterim?
Eğer bu adamın bir oyuncak bebekten başka bir şey olmadığım düşünmek zorunda olsaydım, ona zaman-mekânsal [temparo-spatial] “şeyler”ı gruplandırırken genelde yararlandığım kategorileri uygulardım. Yani onu iskemlelerin “yaranda", çimenlikten 2,20 m uzakta olan, üzerinde durduğu yere belli bir basınç uygulayan, vb. olarak kavrardım. Öteki nesnelerle bu adam arasındaki munase bet sadece birbirine eklenme şeklinde olurdu; bu demektir kı öteki nesnelerii kendi aralanndaki ilişkiler kayda değer bir değişikliğe uğramaksızın, onu ortj dan yok edebilirdim. Kısacası evrenimde yer alan şeyler arasında onun arual |ıy!ü hiçbir yeni ilişki ortaya çıkmazdı: bu şeyler benim yönümden aragsal bil şmler halinde gmplandırılmış ve sentezlenmiş olarak kalırlarken onun yönünd. farksızlık ilişkilerinin çokluğu halinde dağılırlardı. Bunun tersine, onu insan ol rakalgılamak, iskemleden ona giden ve birbirine eklenme şeklinde olmayan l ıl^kıyı bvramakiır, benim evrenimdeki şeylerin bu
ması muhtemeldir- sonra, bir adam olduğu kesin bile olsa da onun da çimenliği görüyor olması yalnızca ihtimal olarak kalır; adatj^ daki şeyin açık bir biçimde bilincinde olmaksızın birtakım işlerini (j,vl olabilir, kör olabilir, vs., vs. Bununla birlikte nesne-adamdannesne-uzanan bu yeni ilişkinin özel bir vasfı vardır: orada olduğuna göre,baaşy tünüyle, dünya içinde ve bilebileceğim bir nesne olarak verilmiştirter-İ lan söylerken düpedüz nesnel bir ilişkiyi dile getiririm: Pierre saatine tı, Jeanne pencereden baktı, vs., vs.), hem de bütünüyle elimdenb;!’ adamın bu ilişkinin temel terimi olması ölçüsünde, bu ilişki de ona % diği ölçüde benden kaçar, kendimi merkeze yerleştiremem; çitnenliş arasında açılan mesafe, o ilk ilişkinin sentetik belırişi içinde bu ikineeiî da -salt dışsal olumsuzlama türü olarak- kurduğum mesafenin ol®; sidir. Kendi evrenimin nesneleri arasında yakaladığım ilişkilerindiıpeıls ğılması olarak görünür. Ve bu dağılmayı ben gerçekleştirmem;bu na şeyler arasına kökensel olarak yerleştirdiğim mesafeler içinde,boji'*^' lediğim bir ilişki olarak görünür. Şeylerin ilke olarak benden kaçan'^'-' şandan verilen bir arka-fonu gibidir. Böylece benim evrenimin da bu evreni dağıtıcı bir öğenin belirmesi, bir adamın evrenimbu^' rak adlandırdığım şeydir. Başkası, öncelikle şeylerin bir sona
dine özel meşalelerim kendi e'evıcsmde yaydığı surece benden kaçan nesne olarak kavrarım. Ama bu parçalanma giderek gelişir; eğer çimenlik ile başkası arasında mesafesiz ve me.sale yaralan bir münasebet varsa, başkası ile çimenliğin or-((isıııdci kaidesi üstünde duran heykel arasında, başkası ile yolun kenarındaki büyük kestane ağaçları arasında da zorunlulukla böyle bir münasebet vardır; başkasının etrahnda toplaşan bütün bir mekândır ve bu mekân benim mekânım lif oluşturulmuştur; bu, benim evrenimi dolduran bütün nesnelerin, tanık olduğum ve benden kaçan yeniden toplaşmasıdır. Bu yeniden toplaşma orada kalmaz; çimen nitelenen şeydir; başkası için varolan bu yeşil çimendir; bu doğrultuda nesnenin bizatihi niteliği, derin ve çiğ yeşilliği, o adamla doğrudan ilişki içindedir; bu yeşil, benden kaçan bir yönünü başkasına doğru çevirir. Yeşilden başkasına yönelen ilişlei^i nesnel bir münasebet gibi kavrarım, ama yeşili başkasına göründüğü gibi kavrayamam. Böylece aniden dünyayı benden çalan bir nesne belirmiş olur. Her şey yerindedir, her şey her zaman benim için varolur, ama her şey yeni bir nesneye doğru görünmez ve donmuş bir kaçışla katedilir. Şu halde başkasının dünya üzerinde görünmesi, bütün evrenin donmuş bir halde kaymasına, benim aynı anda gerçekleştirdiğim merkezleştirmeyi alttan alta oyan merkezsizleştirmey'e, dünyanın merkezinin kaydırılmasına tekabül eder.
Ama başkası benim için hâlâ nesnedir. Benim mesafelerime aittir: adam orada, benden yirmi adım ötededir, bana sırtını döner. Bu haliyle, o yemden, çimenliğe iki metre yirmi santim, heykele altı metre mesafededir; böylece benim e\Te-nundeki dağılma bizatihi bu evrenin sınırları içinde tutulur, söz konusu olan dünyanın hiçliğe ya da kendi-kendisinin dışına doğru kaçışı değildir; daha çok, saâı varlığının ortasında bir boşaltma deliği açılmış da sürekli olarak bu delikten dünya akıp gidiyormuş gibidir. Evren, akış ve boşaltma deliği: bir kez daha her şey nesne halinde kazanılmış, yakalanmış ve dondumimuştur; aslında, evrenin bütünüyle dağılması söz konusu olmakla birlikte, bütün bunlar benim için dünyanın kısmi bir yapısı olarak oradadırlar. Zaten çoğu zaman bu dağılmalar daha dar sınırlar içinde tutmam mümkündür; örneğin işte bir yandan gezinerel elindeki kitabı okuyan bir adam. Bu adamın tasarladığı evren parçalanması salt lıkla gizildir; kulakları hiçbir şey işitmez, gözleri kitabından başka bir şey gör ^ nıe^ Kitabı ile onun arasında, biraz önceki gezinen kişiyi çimene bağlayan ilişi ^ ‘ininden yadsınamaz ve mesatesiz bir ilişki yakalarım. Ama bu kez form, ker I endısmm üstüne
ğûm bedene nispetle bir bilincin yokluğu olarak değil de bu dünyayaij mm bizatihi içinde kavradığım dünyanın namevcudiyetiyle tanımlandı^ etmeksizin gösterdiği nesnelliğe oldukça yakın bir nesnelliktir. lemde, kendini dünya tarafından tanımlanmaya bırakan bir dünya Ama başkasının dünyadan kaçışı ile dünyanın namevcudiyeti arasında^ ki, bana nispetle yalnızca muhtemeldir. Eğer başkasının nesneliginiia^ şey bu ilişkiyse, başkasının hangi kökensel mevcudiyetine atıfta bulm^ Şimdi cevap verebiliriz; eğer nesne-başkası, dünyayla bağlantılı olaraklı| düğüm şeyi gören nesne olarak tanımlanıyorsa, benim özne-başkasıykta lantımın da başkası tarafından görülmüş olmamın devamlı imkânınamıi| mesi gerekir. Başkasının özne-varhğımn mevcudiyetini kendi başkası için açığa çıkışı içinde ve bu açığa çıkış aracılığıyla kaiTayabüf kir. Çünkü başkası özne-ben için nasıl muhtemel bir nesneyse, aynısi de kendimi ancak kesin bir özne için muhtemel nesne haline geliıkn| lirim. Bu açığa çıkış, başkasının bakışı sanki çimenlik ve etrafındakins rinde dolaştıktan sonra belli bir yolu izleyerek gelip benim üstüme İm na, benim evrenimin nesne-başkası için nesne olmasından ileri geW
ıı„ııı,ı.,rln l, (liihii başkalarının yanı sıra insan sözcüğüyle imlenen ilişkilerden bi-ıilııial' ^öylı' ılııisun, ne nesne-başkasının özünden ne de benim özne-varlıgımda ^ıkııs.ııuİHİen indirgenemez bir ölguyu gösterir. Ama, bunun tersine, eğer nesm lu'.k.ı^ı kavramının bir anlamı olması gerekiyorsa, kavram bu anlamı ancak b l^ıiki'iiM’I ilişkinin dönüşmesinden ve bozulmasından kazanabilir. Kısacası, dü: y,ı ıirı'iııulı' başkasını muhtemelen bir insan olan gibi kavTayışımın atıfta bulund (tıiyy, bı'iiinı ımun-larajından-göi'ülmüş-olma imkânımın devamlılığıdır, yani nıgaiı'iı bıı özne için, kendini benim tarafımdan görülen nesneye ikame etme İlin (k’v.ımlı imkanıdır, “Başkası-tarafından-görülen-varlık”, “başkasını-göm nıırİKikıkıKidir. Böylece başkası nosyonu, benim düşünmeyi bile başaramayaı ^ıııı, yalnız ve dünya-dışı bir bilinci hiçbir durumda hedef alamaz: insan dûn yaııispelle ve benim-kendime nispetle tanımlanır: e\Tendeki bir içsel akışı, bi kaııaıııayı belirleyen dünya nesnesidir; benım-kendimin nesneleşmeye doğru yiyin içimle kendini bana keşfettiren öznedir. Ama benım-kendimden başka: ımıııaıı kökensel ilişki, evrenim içindeki bir nesnenin somut mevcudiyetinde ddlcnen namevcut bir gerçek değildir yalnızca; bu ilişki a>Tiı zamanda da di yiııiinl her an yaşadığım somut ve güncel bir münasebettir: başkası her an l Ihikr şu halde somut örnekler üzerinde, başkasına ilişkin her teorinin daya olması gereken bu temel bağlantının betimlemesine girişmemiz zor değildir; tel, ilke olarak bana bakan kişi ise, başkasının bakışının doğrultusunu da aı bflınıkleşiirebilmeliyiz.
Bana yöneltilen her bakış algısal alanımız içinde duyulur bir formun bel siyle bağlamı halinde kendini gösterir, ama sanılabilecek olanın tersine, b kış belirli hiçbir forma bağlı değildir. Şüphe yok kı çoğu he:: bir bakışı orta\ yan şey, iki göz yuvarlağının bana doğru odaklanmasıdır. Ama bakış, dall; bir hışırtı, sessizliğin izlediği ayak sesleri, bir pencere kanadının aralanma perdenin hafifçe hareket etmesiyle de kendini pekâlâ ele verecektir. Bir 1 Sırasında çalılıklar arasında sürünerek ilerleyen bir kişi, yalnızca haçınılmı ffb bûkış olarak iki göz değildir, o, tepenin üstünde, gökyüzüne doğru knen beyaz evleriyle bütün bir çiftliği kavrar. Besbelli kı bu şekilde oluşt ««.bakışıhenüz mühtemel kimliğiyle ortaya koyar. Kımıldanan calili
kasında beni gözetleyen birinin saklanmış olması yalnızca muhtertıeldj^ ihtimal şimdilik bizi duraksatmasın; buraya döneceğiz; öncelikle ötiç \ bakışı kendi-kendisinde tanımlamaktır. Şimdi, çalılık ya da Çiftlik, S dir: bunlar sadece gözü temsil ederler, çünkü göz, ilk başta görme (l^'^ V organı olarak değil, bakışın taşıyıcısı olarak kavranır. Dolayısıyla çal,], lik, hiçbir zaman çiftlik evindeki bir pencerenin arkasına, perdenin lanmış gözetleyicinin organik gözlerine bizi göndermez; çalılık ve başlarına esasen birer gözdür. Öte yandan, bakış ne göz işlevi gören riesuç^ şitli nitelikleri arasından bir niteliktir, ne bu nesnenin töplam formudur^ bu nesne ile benim aramda kurulan, “dünyaya ait” bir münasebettir. ] ne, bakışı, onu gösteren nesnelerin üzerinde algılamak şöyle dursun,banaj| tilmiş bir bakışı “bana bakan” gözlerin yok oldukları fonun üzerinde ya]^ eğer bakışı yakalıyorsam gözleri algılamaz olurum; gözler oradadır, ’
içinde, salt şimdi ve orada mevcut olanlar olarak dururlar, ama onlan kul^ nötralize edilmişlerdir, oyundışıdırlar, bir tezin nesnesi değildirler aml(^ll serl’in tanımladığı fenomenolojik indirgemeyi gerçekleştirecek bir bilijç^ dünyanın içinde bulunduğu “devredışı bırakılmış” halde kalırlar. Gözlerij| ya da çirkin oldukları, bize bakarlarken asla anlaşılmaz, renkleri bize bal|| ken asla fark edilmez. Başkasının bakışı gözlerini saklar, başkasınınbakış!|; rinin önünde gidiyormuş gibi görünür. Bu yanılsama, algımın nesnelen^ gözlerin, benden onlara doğru yayılan belli bir mesafede kalmalanndanltap anır -kısacası, ben, mesafesizce gözlere mevcutumdur, ama onlar benıİ unduğum” yere göre belli bir mesafededirler-, oysa ki bakış, hem nıcafı naksızın benim ûzerimdedir hem de beni belli bir mesafede tutar, yanita lysızca mevcudiyeti, beni ondan ayıran bir mesafeyi yayar. Dolayısıyla alp» ı anda çözülmeksizin ve geri-plana geçmeksizin, dikkatimi bakışayöneİB arada, başka bir kitapta imgesel konusunda göstermeye çalıştığımşeycl r durum ortaya çıkıyor*®; o zaman söylediğim şey, aynı zamandahenıalî m de imgeleyemeyeceğimizdi, ya birinin ya da ötekinin olması getei® ırada da şöyle diyeceğim; bir yandan dünyayı algılarken aynı zamani^ neltilmiş bir bakışı kavrayamayız; ya biri ya öteki olmalıdır. Çünkü al?* ’ımofetır, ama bir bakışı kavramak, dünya üzerindeki bir bakış-nesıagf-
replika saat yazdı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder