bolu satılık daire ve mahşer bilgileri47

 bolu satılık daire


bolu satılık daire ve mahşer bilgileri4 sizler icin en güzel yazıları yazan bolu satılık daire diyorki “Deneyip görmek ister miydin?” Sesi iğneleyiciydi, ama (ı dırmadı. Harold'ın gözleri artık aşina olduğu o çocuksu açlıkla süzüyordu. O uzak yerden, Nadine’in okuyup gevşek şöminetajı dikkatsizce geri koyduğu güncesindekileri yazdığı yerden d Artık onunla başa çıkabilirdi. Şimdi Harold’ın konuşması alelac lerden ibaretti.“Önce kendimi okşamamı izlemek ister misin?” diye sot geceki gibi?”
“Tamam,” dedi Harold. “Olur.”
“Hadi yukarı çıkalım.” Gözlerini süzerek baktı. “Önce bet
“Tamam,” dedi Harold boğuk bir sesle. Kaşlarının üzeriı ter damlacıkları vardı ama bu kez sebep korku değildi. "Önce»
Nadine basamakları tırmanmaya başladı. Harold’ın bakış| tündeki denizci kıyafetinin mini eteğinin altında olduğunu hisse du. İç çamaşırı giymemişti.
Kapı kapandı ve Harold’ın yaptığı cihaz, loş ışıktaki ayak! sunun içinde sessizce beklemeye devam etti. Pille çalışanhir&e siz setiydi. Arkası çıkarılmıştı. Sekiz dinamit çubuğu üzeriı bağlanmıştı. Kitap hâlâ açık duruyordu. Boulder Halk Kütüpfe alınmıştı ve kapağında şöyle yazıyordu; 1965 Ulusal Bilim Fmn Şemada, kuludakine benzer bir telsize bağlanmış bir kapı zili i du. Altında şöyle yazıyordu: 1977 Ulusal Bilim Fııan, t/çıi/ıruiı Rutland, Vermonî'tan Brian Ball. Sihirli kelimeyi söyleyin ve on i metre öteden zili çalın!
Mahşer
Harold birkaç saat sonra aşağı indi, ayakkabı kutusunun kapağını kapattı ve dikkatle üst kata taşıdı. Mutfak dolabının üst rafına yerleştirdi. Ralph Brentner o gün Kalıcı Kurul’un bir sonraki toplantıya Chad Norris’i davet edeceğini söylemiş, Harold öylesine konuşur gibi toplantının ne zaman yapılacağım sormuştu. 2 Eylül demişti Ralph.
Larry ve Leo, evin önündeki kaldırımda oturuyorlardı. Larry ılık bir Hamm’s birası, Leo ise ılık bir Orange Spot içiyordu. O günlerde soğuk olmasını önemsemedikçe içecek bir şeyler bulmak mümkündü. Arka taraftan Lawnboy'un kesintisiz, monoton homurtusu geliyordu. Lucy çimleri biçiyordu. Larry yapmayı teklif etmiş, ama Lucy başını iki yana sallayarak, “Sen yapabilirsen Leo’nun derdinin ne olduğunu öğrenmeye çalış,” demişti.
Ağustosun son günüydü.
Leo, Nadine’in Harold’ın yanına taşındığı günün ertesinde kahvaltıya gelmemişti. Larry, çocuğu odasında, üstünde sadece iç çamaşırıyla başparmağını emer halde bulmuştu. Saldırgandı ve iletişime kapalıydı. Larry, Lucy’den daha fazla korkmuştu, çünkü çocuğu ilk tanıdığı günlerdeki hallerini biliyordu. O günlerde ismi Joe’ydu ve yanında bir bıçak taşıyordu.
Aradan birkaç gün geçmi.şti ve Leo nispeten iyiydi, ama o güne dair konuşmayı hâlâ reddediyordu.
“Mutlaka o kadınla bir ilgisi var,” demişti Lucy çim biçme makinesinin deposunun kapağını kapatırken.
“Nadine ile mi? Bunu nereden çıkardın?”
“Aslında sana söylemeyecektim. Ama Leo ile Cold Creek'te balık tutmaya gittiğiniz gün çıkageldi. Çocuğu görmek istiyordu. Evde olmadığınıza çok .sevinmiştim.”
“Bu yüzden bir tarafım hep buruk kalacak. Ama Nadineç^^^ zaman hoşlanmayacağım. O kadında yanlış olan bir şey va^,,
Larry bir şey demedi ama Lucy’nin muhtemelen ),a|^ düşündü. King Sooper’m orada oldukları gece Nadine aklım davranmıştı.
“Bir şey daha var, geldiğinde ondan Leo diye bahsetmedi kullandı. Joe’yu.”
Larry çim biçme makinesini çalıştırıp uzaklaşan Lucy ye le baktı.
Bu konuşmanın yarım saat sonrasında ılık birasını yu Nadine’in şimdi yaşamakta olduğu yer olan Harold’ın evine ilk j bulduğu pinpon topuyla oynayan Leo’ya baktı. Küçük beyazto ama şekli bozulmamıştı. Tok-tok-tok sesleriyle kaldırıma Zıpla-zıpla-top, bak-nasıl-oynuyoruz.
Leo (artık Leo’ydu değil mi?) o gün Harold'ın evi istememişti. Nadine annesinin şimdi yaşamakta olduğu eve.
“Balığa gitmek ister misin evlat?” diye sordu aniden.
“Balık yok.” dedi Leo. Larry’ye o tuhaf, su yeşili gözle “Bay Ellis’i tanıyor musun?”
“Elbette.”
“Balıklar dönünce sudan içebileceğimizi söyledi. Yanişe madan...” Öter gibi bir ses çıkardı ve parmaklarını göz hizası “Anladın işte.”
“Kaynatmadan mı?”
“Evet.”
Tok-tok-tok.
“Dick’i severim. Laurie’yi de. Hep yiyecek verirler. Ya[ Janndan korkuyorlar, ama olacak.”
“Ne olacak?”
“Çocukları olacak. Dick fazla yaşlı olduğunu sanıyor anr halde.”
906
Mahşer
Larry tam Dick ve Leo’nun nasıl olup da bu konuya girdiğini soracaktı ki vazgeçti. Cevap belliydi, girmemişlerdi. Dick bebek sahibi olmak gibi özel bir konuyu bir çocukla tartışacak değildi. Leo sadece... biliyordu işte.
Tok-tok-tok.
Evet, Leo bazı şeyleri biliyordu... ya da seziyordu. Harold’ın evine girmek istememiş ve Nadine hakkında Larry’nin tam olarak hatırlayamadığı bir şey söylemişti... ama Larry o konuşmayı hatırlıyordu ve Nadine, Harold’m yanına taşındığında kendini çok huzursuz hissetmişti. Çocuk sanki hipnoz haline geçmişti, sanki...
(tok-tok-tok)
Larry pinpon topunun kaldırımda sekmesini seyretti, sonra aniden başını kaldırıp Leo'ya baktı. Çocuğun gözleri koyulaşmıştı ve çok uzaklara bakıyordu. Çim biçme makinesinin sesi iyice azalıp uyutucu bir vızıltıya dönmüştü. Gün ışığı ılık ve yumuşaktı. Leo, Larry’nin aklım okumuş ve tepki göstermiş gibi yine hipnoz haline geçmişti.
Leo fili görmeye gitmişti.
Larry havadan sudan konuşur gibi, “Evet, bence de çocuk sahibi olabilirler. Dick elli beşten fazla değildir. Yanlış hatırlamıyorsam Cary Grant, yetmiş yaşında baba olmuştu,” dedi.
“Cary Grant kim?” diye sordu Leo. Top kaldırımda sekti, sekti.
(GizH Teşkilat. Aşktan da Üstün.)
“Bilmiyor musun?” diye sordu Leo’ya.
“Aktördü,” dedi Leo. "'Gizli Teşkilat'id. oynamıştı. Ve Aşktan Üs-tiin’de."
(Aşktan da Üstün.)
“Yani Aşktan da Üstünde"’ dedi Leo onaylar bir ses tonuyla. Gözleri zıplamakta olan pinpon topundan bir an bile ayrılmamıştı.
“Doğru.” dedi Larry. “Nadine annen nasıl Leo?”
“Bana Joe diyor. Onun için Joe’yum.”
“Ah.” Larry soğuk bir ürpertinin bedenini sardığını hissetti.
“Şimdi kötü.”
“Kötü mü?”
“İkisi de kötü.”
“Nadine ve...”
907
(Harold mı?)
“Evet, o.“
“Mutlu değiller mi?“
“Onları kandırdı. Kendilerini istediğini sanıyorlar.”
“Kimin?”
“Onun.”
Sözcük, ılık yaz havasında asılı kaldı.
Tok-tok-tok.
“Batıya gidecekler,” dedi Leo.
“Tanrım,” diye mırıldandı Larry. Vücudu artık iyice buz eski korku içini sardı. Daha fazlasını duymayı gerçekten istiyor Sessiz bir mezarlıkta bir elin toprağın içinden çıkmasını izlenjek|i^
“Her ne ise, ne duymak ne bilmek istiyorum.”
“Nadine annem bunun senin kabahatin olduğunu düşünıwyi|| ediyor,” dedi Leo. “Onu Harold’a senin ittiğini düşünmeyi terciktt Ama özellikle bekledi. Sen Lucy annemi çok sevene kadar bdk Emin olana dek bekledi. Sanki o, Nadine annemin beyninde sağduyu» olduğu bölgeyi yok ediyor. O bölgeyi azar azar kesip atıyor. Tam yok olunca batıdaki diğer insanlar gibi çıldıracak. Hatta belki onlaıç da beter olacak.”
“Leo...” diye fısıldadı Larry ve Leo hemen karşılık verdi.‘Baiü. diyor. Onun için Joe’yum.”
“Benim de sana Joe dememi istiyor musun?” diye şüpheyle i Larry.
“Hayır.” Çocuğun sesinde yakarış vardı. “Lütfen yapma.” “Nadine anneni özlüyorsun değil mi Leo?”
“O öldü,” dedi Leo insanı donduran bir kayıtsızlıkla.
“Bu yüzden mi, o gece geç saate kadar dışarıda kaldın?” “Evet.”
“Konuşmamanın sebebi de bu muydu?”
“Evet.”
“Ama şimdi konuşuyorsun.”
“Konuşabilmem için sen ve Lucy annem var.”
“Evet, elbette...”
Mahşer
“Ama her zaman değil!’’ dedi çocuk haşince. “Frannie’yle konuşmazsan her zaman olmaz! Frannie'yie konuş! Frannie'yle konuş!”
“Nadine hakkında mı?”
“Hayır!”
“Ne hakkında peki? Ne?”
Leo’nun sesi daha da yükselip tizleşti. “Hepsi yazılı! Biliyorsun! Frannie de biliyor! Frannie’yle konuş!”
“Kurul...”
“Kurul değil! Kurulun sana faydası olmaz, kurullar eski günlerde kaldı, kurulunuzla gülüp alay ediyor, çünkü kurul gibi kavramlar artık eskidi ve eski yöntemler ona ait. Biliyorsun, Frannie de biliyor, kafa kafaya verip konuşursanız...”
Leo topu yere sertçe vurdu -tok- ve top sekerek baş hizasından yukarı çıktıktan sonra düşüp yuvarlandı. Larry uzaklaşan topu seyretti. Boğazı kupkuru olmuştu. Kalbi deli gibi çarpıyordu.
“Topumu düşürdüm,” dedi Leo ve peşinden koştu.
Larry oturduğu yerden ona baktı.
Frannie, diye düşündü sonra.
Ayaklarını boşluğa sarkıtarak parktaki sahnenin kenarına oturmuşlardı. Karanlığın çökmesine daha bir saat vardı. İnsanlar parkta yürüyüşe çıkmıştı. Bazıları el ele tutuşmuştu. Çocukların saati aynı zamanda âşıkların saati, diye düşündü Fran dalgınca. Larry az önce ona Leo’nun hipnoz halindeyken söylediklerini anlatmıştı ve dinledikleri zihninde durmaksızın yankılanıyordu.
“Eee, ne düşünüyorsun?” diye sordu Larry.
“Ne düşüneceğimi bilmiyorum,” dedi Fran yumuşak bir sesle. “Ama bu olanların hiçbiri hoşuma gitmiyor. Haberci rüyalar. Bir süre Tanrı’mn sözcülüğünü üstlenen, ardından aniden sırra kadem basan yaşlı bir kadın. Şimdi de telepati yeteneği olan bir çocuk. Sanki bir masalda yaşıyoruz. Bazen süpergripten sağ ama delirmiş olarak kurtulduğumuzu düşünüyorum.” “Seninle konuşmamı söyledi. O yüzden buradayım."
Fran bir şey söylemedi.
“Eh,” dedi Larry. “Aklına bir şey gelirse...”
sanırım. Salaklık edip her şeyi yazmasaydım... Tanrın Larry, ona şaşkınca bakakaldı. “Neden bahsediyorsun “Harold’dan,” dedi Fran. “Ve çok korkuyorum. Stu’ya^^" Utandım. Günlük tutmak aptalca bir şeydi... ve şimdi Stu gerçekten hoşlanıyor... Özgür Bölge’deki herkes onu seviyor.^' Hıçkırıkla karışık bir kahkaha attı. “Ne de olsa buraya ^ rehberliği sayesinde ulaşabildiniz, değil mi?” *
“Anlayabildiğimi sanmıyorum” dedi Larry. “Bananeden^ söyleyebilir misin?”
“Sorun da bu ya, bilmiyorum.” Yaşlarla ıslanmış gözlerinionjj di. “En iyisi sana her şeyi elimden geldiğince anlatayım Larry. fiinni latmak zorundayım. Tanrı biliyor ya daha fazla içimde tutamayacaj|j| Stu... Slu’nun bunları duymasının iyi olacağından emin değilim,En| dan ilk duyan kişi o olmasın.”
“Anlat Fran. Dinliyorum.”
Fran, Harold’ın Roy Brannigan’ın Cadillac'ını kullanarak O^ı quit'teki evine geldiği o haziran gününden başlayarak her şeyi anlaıj konuşurken parlak gün ışığı, mavimsi bir gölgeye dönüştü, Paıfe âşıklar evlerine gitmeye başladı. Hilal şeklindeki ay gökte belirdi.Ca Bulvarı’nın uzak ucundaki evlerde Coleman lambalar yakıldı. Frao,? ahırın çatısındaki yazıdan ve o uyurken ismini en alta eklemek için rold’ın hayatını tehlikeye atmasından bahsetti. Fabyan’da Stu ile k laşmalarmı, Harold’ın ona kemiği önünden alınmak istenen bir köpek tepki göstermesini anlattı. Günlüğünden ve içindeki parmak izinden setti. Anlatmayı bitirdiğinde saat dokuzu geçmişti ve ağustosböce ötüyordu. Aralarına bir sessizlik çöktü ve Fran, Larry’nin konuşm gergince bekledi. Ama Larry düşüncelere dalmış görünüyordu.
Sonunda konuştu. “Parmak izinin ona ait olduğunu nereden bil sun? Onun olduğundan emin misin?”
Frannie bir an tereddüt etti. “Eminim. Harold’m parmak izi oldu, görür görmez anladım.”
“Çatısına yazı yazdığı ahır var ya,” dedi Larry. “Tanıştığımı sana oraya girdiğimi söylemiştim, hatırlıyorsundur. Harold’ın isminin bas harflerini kazıdıfe^ım söylem islim Hanı9”
“Sadece kendi baş harfleri değildi. Seninkilerde vardı. Bir kalp içinde. Âşık bir çocuğun okulda sırasının üstüne kazıyacağı türden.”
Fran elleriyle yüzünü örttü ve gözlerini sildi. “Ne pis bir durum,” dedi boğuk sesle.
“Harold Lauder’ın yaptıklarından sen sorumlu değilsin Frannie.” Her iki elini birden tutup sıktı ve ona baktı. “Kendini sorumlu tutma. Çünkü böyle yaparsan...” Tütuşu neredeyse can plastik arı kovanı satışı fiyatları yakacak kadar sıkılaştı, ama yüzünde yumuşak bir ifade vardı. "O zaman sahiden akimı kaçırırsın. Bu devirde bırak başkasının hareketlerini, insanın kendi hareketlerinin sorumluluğunu yüklenmesi bile zor.”
Fran’in ellerini bıraktı ve bir süre sessizce oturdular.
“Sence Harold, Stu'ya karşı öldüresiye kin besliyor olabilir mi?” diye sordu Larry sonra. “Sence durum bu kadar vahim mi?”
“Evet,” dedi Frannie. “Bence bu çok yüksek bir olasılık. Hatta bütün kurul üyelerine kin besliyor olabilir. Ama bilmi... ne?”
Larry. Fran’in omzunu aniden kavrayıp sıkmıştı. Duruşu değişmiş, gözleri irileşmişti. Dudakları kıpırdadı ama sesi çıkmadı.
“Ne diyorsun Lany?”
“Aşağı indiğinde.” diye mırıldandı Larry. “Tirbuşon falan almak için aşağı inmişti.”
‘Ne?"
Larry ağır hareketlerle ona döndü. “Bu muammayı çözmenin bir yolu olabilir,” dedi. “Garanti veremem, deflere bakmadım ama... çok mantıklı geliyor... Harold günlüğünü okuyunca bilgi edinmekle kalmamış, bir de fikir edinmiş. Hatta önce sen akıl ettiğin için hayıflanmış bile olabilir. Bütün iyi vazarlar günlük tutmuştur, değil mi?”
“Harold’ın da günlük tuttuğunu mu .söylüyorsun?”
“Şarap götürdüğüm gün bodruma indiğinde oturma odasında etrafıma bakınıyordum. İçeriyi modern mobilyalarla yeniden döşeyeceğini söylemişti, nasıl olacağım kafamda canlandırmaya çalışıyordum. Sonra şöminenin bir taşının gevşek olduğunu fark ettim...”
"EVET!" Fran öyle yüksek sesle bağırmıştı ki Larry olduğu yerde •sıçradı. “Gizlice içeri girdiğim gün... Nadine Cross’un geldiği gün...
bolu satılık daire sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder